Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebe

Varamaz elim
Ayvasına narına can dayanmazken
Kırar boynumu yürürüm
Kurdun kuşun bileceği hal değil
Sormayın hiç lal…
Kara ferman çıkadursun yollara
Yarin bahçesi tarumar
Kan eder perçem
Olancası bir tutam can
Kadasına belasına sunduğum
Ben öleydim loy.


Elim boş
Ayağım pusu
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim
Bir de ağzı var dili yok
Diyarbekir Kalesi
Açar kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan
Savrulur Karacadağ savrulur Zozan
Bak bıyığım buz tuttu
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı
Seni baharmışsın gibi düşünüyorum
Seni Diyarbekir gibi
Nelere nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı.


Hamravat suyu dondu
Dicle’de dört parmak buz
Biz kuyudan işliyoruz kaba kacağa
Çayı kardan demliyoruz
Anam sır gibi saklar siyatiğini
‘Yel,’ der. ‘Baharın geçer.’


Bacım ikicanlı ağır
Güzel kızdır bilirsin
İlki bu, bir yandan saklı utanır
Ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi
Bir can daha çoğalacağız bu kış
Bebeğim neremde saklayım seni
Hoş gelir sefa gelir
Ahmed Arif’in yeğeni.


Doğdun
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana Adiloş bebem
Hasta düşmeyesin diye
Töremiz böyle diye
Saldır şimdi memeye
Saldır da büyü.


Bunlar engerekler ve çıyanlardır
Bunlar aşımıza ekmeğimize
Göz koyanlardır
Tanı bunları
Tanı da büyü.


Bu namustur
Künyemize kazınmış
Bu da sabır
Ağulardan süzülmüş
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü.

Ahmet Arif


Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir